25 Ağustos 2013 Pazar

Cupkekli Havlu / aşamalarıyla anlatımlı+zincirsiz kapama+havlu kenarı yapımı

 Cupkek son dönemlerde oldukça popüler bir desen.Her çalışmada tasarımda bu deseni görmek neredeyse olağan.Bende bu desenle havlularımı süsledim.Yapım aşamalarının jer basamağını fotoğrafladım.

İlk olarak cupkekin gövdesi:


 Kirazının yapımında zincirsiz kapama yöntemini kullandım.


 Havlunun kenar kısmının yapımı;


Umarım fotoğraflar açıklayıcı olmuştur.Yorumlarla da yardımcı olmaya çalışırım.Sevgiler...


22 Ağustos 2013 Perşembe

Gömlek Elbise




 Bayram için diktiğim elbisem.İki hafta geçti üzerinden ama ancak paylaşabiliyorum malum bayramla beraber tatile çıkınca işler biraz birikti.Dikiş öğrenmeden çok önce hep kendime göre böyle bir elbise aradım.Sağolsun markalar ya minicik ya kısacık üretim yapıyorlar artık.Bende dikişimi öğrendiğime göre istediklerimi dikebilirim artık;) Bu arada bu elbiseyle kalfalığımı tamamladım bence,çok özene bezene teğelli çalıştım.


 Kalıp 2013 mart sayısından,aşağıdaki gibi.Yalnız iki nokta verdiğine bakmayın bence yakası çok zordu.Bir gün sırf yakayla uğraştım.Ama başardım;) Birde bel çizgisinden itibaren yanlardan biraz açtım ki aşağıya doğru bollaşsın diye.Aşırı derecede çok sevdim ve çok beğendim.Sonunda istediğim elbiseye kavuştum.Yaşasın dikiş bilmek.







18 Ağustos 2013 Pazar

Karadeniz Turu

Bu sene tatilimizi tur şeklinde yapmaya karar verdik.Dört gün gezi iki gün deniz yaptık.İyiki de böyle bir tatil yapmışız.Muhakkak ülkemin her yeri güzel ve nasip olursa her yerini görmek istiyorum.Biz karadeniz turu yaptık.Sağdan soldan edindiğimiz bilgiler internetten araştırdığımız kadarıyla donanıp düştük yollara.İlk durak Sümela Manastırı idi.



Bu muhteşem yapıyı insanların yapabildiğine inanamıyor insan..



Aşağıdaki araba yolundan çektiğim manastırın görüntüsü..



Şimdi bizim yaptığımız büyük bir cahillikten bahsedeceğim.Sümela ya çıkışta bir araba yolu birde tırmanma yolu var.Biz bilmediğimizden tırmanma yolundan çıktık.Çık çık çık bitmedi.Tam elli dakikada ulaştık manastıra.Tabi çocukla mahvolduk.Meğersem artık arabalar manastıra kadar çıkabiliyormuş.Hatta dolmuşlar bile kalkıyormuş aşağıdan.Dönerken dolmuşla indik.



Ne kadar yorulmuş olursak olalım manastıra ulaştığında insanda ne bacak ağrısı kalıyor ne başağrısı.Şuana kadar hayatımda gördüğüm en güzel insan yapısı.



Arkaımzda gördüğünüz manzara manastırın avlusu.Öndeki duvarlarda yan tarafın çatısının altında.



İşte manastırın camından gözüken muhteşem yeşillik..
O yıllarda böyle bir yer nasıl yapılmış,yaşayanlar burda nasıl yaşamış aklımda bir milyon soru vardı buradan ayrılırken.

İkinci Ayder Yaylası na çıktık.Resmen oksijenden burnumun yandığını,ciğerlerimin sızladığını hissettim burada.
Yukarı çıkarken yol üstünde Ayder doğa diye bir mekan var ki yaylaya çıkan herkesin bence uğramadan geçmemesi gereken bir yer.


 

Burası gerçekten kendi içinde bir doğa..Şelalesi,alabalık havuzu,hayvanat bahçesi,değirmeni,kuzineli salonu,açık yemek bahçesi,at turu yapılan yeri,ağaç salıncağı ve inanmayacaksınız tulumlu kemençeli canlı konseri bile var.
İşte fotoğraflar..









Ve Ayder Yaylası...,İlk olarak araba ile çıkabildiğimiz yere kadar çıkıp aşağıya doğru indik.Tepede muhteşem manzaralar mevcut.








Ayder den sonraki yaylalar..





Hiç görmediğim manzaralar mevcut burda.Yoldan akmaya devam eden şelale..



Sen nasıl muhteşem bir yersin.Nasıl yeşilsin,nasıl temizsin böyle..Resmen burada yaşayanın ölmeyeceğini düşünüyor insan.



Ayder de ilk defa gördüğüm üçgen poğaça..



Yürüme yolu ve kenarındaki satış barakaları...













Ve düzlük,buraya uzanıp saatlerce kalkmamak istiyor insan.





Oğlumda mutlu..Çekebildiğimiz kadar oksijen çektik içimize,depolayabilseydik keşke..





Güle güle Ayder...Sana yine gelmek istiyorum..

Sonraki durak,Mençuna Şelalesi..
Belki çok ünlü olmayan belki çok sapa kalan belki ulaşımı çok zor olan belki duyurulması,herkese anlatılması gereken bir yer burası..Artvin sınırları içerisinde insanın ömründe en az bir kez gidip görmesi gereken doğanın mucicesi...



Herşey bu köprü üzerinden geçtikten sonra başlıyor.Başka hiç tabela yok.Resmen daracık bir yolu takip ederek şelaleye ulaşıyorsun.Ama 40 dakikada..





Yolda sana eşlik eden yeşillikler ve muhteşem manzara..


Şelaleye ulaştığında nefes nefese kanter içindesin..O sesi bir duyuyorsun..Tamam herşey bir anda bitiyor.Bütün yorgunluk uçup gidiyor.Bir de önündeki taşlara oturup dinlenince,mis,ötesi yok..





Şelalenin ön kısmına asma köprü yapmışlar..



Ayaklar o buz gibi tazecik mis kokulu suya sokulmadan,bütün negatif enerji suya verilmeden dönmek olmaz dimi...



Ve çok sevdiğim,elimde olsa orada kalsam dediğim yer:Uzungöl...



Duru suyuyla,göldeki rengiyle,dağındaki sisiyle,yemyeşil ormanıyla,mis gibi kokusuyla..Öyle bir yer Uzungöl..









Karadeniz e gidince yemek tercihlerimizi hep yöreselden yana kullandık.Test ettik onayladık,hepsi harika..



Kaygana..



Kuymak..



Mıhlama...



Çayeli fasulyesi(Lale Lokantası muhteşem yapıyor.)



Laz Böreği (kendisi bir tatlı,baklava arası muhallebi..)



Turşu kavurma+tereyağında alabalık



Hamsiköy Sütlacı...

Çok uzun bir yazı oldu,sonuna kadar okuduysanız teşekkür ederim.Umarım gideceklere yararlı olur ve gitmeyi düşünenlere de fikir verir.Herkesin memleketimizin sahip olduğu bu güzel değerleri muhakkak bir gün görmesini dilerim.